Tabanlıoğlu Mimarlık Mies Van Der Rohe Ödülü 2017’de en iyi 40 arasında
Türkiye’nin uluslararası mimarlık şirketi Tabanlıoğlu, Beyazıt Kütüphanesi Yenileme Projesi ile Mies Van Der Rohe Ödülü 2017’de en iyi 40 çağdaş yapı arasında gösterildi.
Tabanlıoğlu Mimarlık, uluslararası arenada başarı kazanmaya devam ediyor. Tabanlıoğlu, Beyazıt Kütüphanesi Yenileme Projesi ile Avrupa’nın en prestijli mesleki değerlendirmelerden biri olan Mies Van Der Rohe Ödülü 2017'de yüzlerce projeyi geride bıraktı.
Mies Van Der Rohe Ödülü 2017’de ilk aşamada Avrupa’nın birçok ülkesinden nomine edilmiş 355 proje değerlendirildi. Stephen Bates, Gonçalo Byrne, Peter Cachola Schmal, Pelin Derviş, Dominique Jakob, Juulia Kauste ve Malgorzata Omilanowska’den oluşan jüri ilk aşamada en iyi 40 projeyi seçti.
Jüri değerlendirmesinde, çalışmaların üçte birini, çağdaş mimarinin yapılı çevre ile ilişkisinde elde ettiği başarıyı, diğer üçte birini ise çağdaş konut çözümlerini takdir ederek seçkiye layık buldu. 2018 "Avrupa Kültür Mirası Yılı" tarafından vurgulanan öncelikler arasında tarihi kentsel peyzaj yönetimi yer alıyor.
Beyazıt Kütüphanesi projesi örnek niteliğinde
Beyazıt Devlet Kütüphanesi ve Yazma Eserler Kütüphanesi’nin restorasyonu, mekânın ruhunu canlandıran, tarihi dokuya eklemlenen modern altyapısı ile işlevsel olarak yapının ve kütüphane hizmetlerinin, etkinliğinin arttırılması nedeniyle ve bunu yaparken minimal müdahaleci tavrını koruması ile örnek niteliğinde değerlendirildi.
Beyazıt Camii Külliyesi’nin bir parçası olan ve şu anda Beyazıt Devlet Kütüphanesi olarak kullanılan yapının rölöve, restitüsyon ve restorasyon çalışmalarına ek olarak modern bir kütüphane, eski kitapların korunduğu ve sergilendiği kamusal bir mekan olarak yeniden işlevlendirilme işi Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından gerçekleştirildi.
Bu yapının iç mekânlarının hassas şekilde yeniden düzenlenmesinde ana yaklaşım, binanın tarihi dokusunu olduğu gibi koruyarak iyileştirmek ve yeni çağdaş mekânlar kazanırken, kıymetli arşivin teknolojik imkânlarla korunmasını sağlamak oldu.
Yeni uygulamalarla - öğeler eklemlenirken tarihi duvar ve zemin zedelenmeden -ana kabuk arasına konulan mesafe, malzemenin ve detayların keskin ancak uyumlu zıtlığı ile güncellenen mekânlar, avludan okuma salonlarına, kütüphanenin otantik aurasını güçlendirdi.
Var olan binanın ölçeğine saygılı, doğal aydınlatma kriterlerini optimize edecek şekilde özellikle çoklu kubbeli çatısıyla uyumlu, mütevazı bir mimari yenileme ile kazanılan okuma mekanlarının yanı sıra, geleneksel raf sistemi yerine korumaya yönelik, cam kutular, orijinal strüktüre değmeyecek biçimde, müstakil birimler olarak planlandı.
Binanın yenilenen altyapısı içerisinde, yazma eserlerin ideal koşullarda saklanması için tasarlanan, siyah cam saydam cam küpler, özel olarak iklimlendirilmiş olmaları vasfıyla kitaplar için uzun vadeli koruma altyapısı sağlamanın ötesinde, özgün aydınlatmalarıyla mekanın hacminin korunması, saydamlıkları sayesinde de bu tarihi mekana en üst seviyede adapte olmalarıyla neticelendi.
Mekan içinde mekan yaratan bu kutuların içlerinde yer alan kitapların dışarıdan görülebilir ve kutulara girilebilir olması sayesinde, değerli kitapların sadece sergilenen değil aynı zamanda erişilebilir eserler olmaları temin edildi. Bu siyah cam kutular binanın yenilenmiş kabuğunda çevreleriyle kontrast teşkil ediyor olsalar da, özellikle sağladıkları yansımalarla, bulundukları mekanı güçlendirerek yeniden var ediyorlar.
İç avluya kontrollü bir atmosfer sağlamak ve günışığını filtrelemek amacıyla avlunun üzeri, hafif ve şeffaf bir malzeme olan ETFE (şişirilebilir membran) ile örtüldü. Aynı zamanda kubbeli yapıyla uyum sağlayan bu malzeme sayesinde avlunun çevresi ile görsel ilişkiyi sürdürmesi sağlandı. Bu avlu çeşitli toplantılara ev sahipliği yapacak, ya da sukunet sağlayacak bir ara mekân olarak ve sergilemeler için geniş ve her iklim koşulunda değerlendirilebilecek bir iç-dış mekan olarak kazanıldı. Küçük ve büyük okuma salonları, neredeyse müzeleşen nadir kitap ve el yazma kitapların sergi-depolama mekânları bu avlunun etrafında dizildi.
Stüdyo Dinnebier tarafından yapılan aydınlatma tasarımının bir parçası olarak duvar çizgisini izleyen, mekanik ve elektrik sistemlerini saklayan yükseltilmiş zeminin kenarlarındaki yumuşak ışıklandırma tüm mekanlara bir katman ekliyor; çevresiyle uyum içinde geometrileri derinlik kazandırırken, kompleksin mekansal ve tarihsel niteliklerini daha vurgulu, görünür hale getirdi.
Renovasyon çalışmaları sırasında ortaya çıkan Bizans dönemine ait kilisenin kalıntıları - tarihi binanın ruhuna saygı gösteren bir jest olarak - üzeri cam çatı ile örtülmek suretiyle korunarak sergilenmeye uygun hale gerildi, üzerinde yürünebilir bu cam örtü alternatif bir avlu olarak değerlendirildi.