ESKİ BİR YOLCULUK HİKAYESİ
ZANAATTAN SANATA…
Kapı, tüm dünyada olduğu gibi Anadolu evinde de önemli bir ögedir. Ailenin sosyal ve kültürel yapısı ile ilgili ince, naif ipuçları verir. Aynı zamanda da zanaat ve sanatın ince ince işlendiği ve iç içe geçtiği eserlerdir. Günümüzde kentleşmenin, yapılara da yansıyan asimilasyonu ile sokağa açılan karakteristik kapıların yerini binaların içine açılan, tek düze kapılar almıştır. Ve o eski kapılar ve kapı tokmaklarının yerini, çelik kapıları ve dijital ziller almıştır.
Seramik sanatçısı Tufan Dağıstanlı, 1999 yılında açtığı, dünyaca bir üne kavuşan Kuşlar sergisi ile çıktığı uzun yolculuğa, şimdi de yok olmaya yüz tutmuş Kapı Tokmaklarından esinlendiği ‘’Zanaattan Sanata’’ isimli sergi ile devam adıyor. Zanaattan Sanata, 10 Mayıstan itibaren 1 ay süre ile Rosissta Sanat Galesisinde sanatseverler ile buluşuyor. Bu yolculuğun hikayesini Tufan Dağıstanlıdan Sizler için dinledik.
Kapı Tokmakları Anadolu’nun hikayelerinden biri. Bu hikaye sizi nasıl yakaladı?
Anadolu mimarisinde çok yoğun bir zanaat zenginliği var. Yapılışından, süslenişinden, işlevine kadar o yapıyı meydana getiren birçok detay var. Ve yapılan eserlere baktığımızda, bu detayların her biri sanat eseri niteliğinde. Kapı tokmaklarına baktığımızda, ahşap işçiliği, metal işçiliği, renkler, boyamalar hepsi bütüne eklendiğinde çok yoğun bir sanat eseri ortaya çıkıyor. Bu da küçük bir ayrıntı gibi görünse de aslında ülkenin kültür yapısını meydana getiriyor. Kapı tokmağının ötesinde karşımıza çok özgün bir karakter çıkıyor.
Bu bir sergiden ziyade, yok olan bir değere sahip çıkmak olmuş sanki?
Maalesef artık 3 ayda bitirilen, çirkin evler var. Bütün çaba minimum alandan maksimum değer sağlamak üzerine kurulu. Ve bu minimum alanlarda, hiçbir estetik değeri olmayan, iç içe ve rahatsız edici yaşam alanları ortaya çıkıyor. Bu durumda farkındalığı yüksek insanları mutsuz ediyor. Bu noktada Anadolu evlerinin güzellikleri daha çok ortaya çıkıyor. Eski yerleşimlerin olduğu evlerin bütün karakterleri, ince ayrıntılar üzerine kurulu. Bu yapılar sadece estetik açıdan değil işlevselliği ile de dikkat çekiyor. Plansal yapıları incelendiğinde, avluya açılan kapılar, ambarlar tüm yaşam alanları bir felsefeyi, özgür bir oluşumu anlatıyor. Anadolu’nun bu zengin zanaatını zirveye taşımışız ancak sanata dönüştürememişiz. Bu çalışmanın temel amacı da bir yerden patlak vererek Sanat’a dönüşmesi yolundadır. Bu sadece benim fikrim olmakla birlikte sanatçı arkadaşlarımın, bu zenginliği baz alarak, bunu sanata dönüştürerek yol alması, zaman içinde geleneksel bir kimliği de oluşturacaktır. Dolayısı ile bizim toplumumuzun kendine ait bir sanat kimliği de ortaya çıkacaktır.
Serginin belgesel bir yanı da olacak sanırım?
Evet. Fotoğraf sanatçısı Erhan Bayramoğlu’nun gittiği her şehirde çektiği kapı tokmaklarından oluşan çok özel bir kolleksiyonu var. Erhan, fotoğrafları olduğu gibi çekti ancak o fotoğrafları öyle güzel fonlarla ve kurgularla geliştirdi ki her kare çerçevelenip duvara asılabilecek bir sanat eserine dönüştü. Serdi de bu fotoğraflar ve benim yapmış olduğum çalışmalar ile iç içe geçmiş bir şekilde hayat buldu. Sergiler insanların gelip boş boş baktığı bir yer olmamalı, mutlaka bir belgesel yanının olması gerektiğini düşünüyorum. Bu, serginin ötesinde bir mesajdır. Kesinlikle öğretici, eğitici bir yanının olması gerektiğini düşünüyorum.
Malzeme olarak ne kullandınız?
Ben seramik sanatçısıyım. Seramik kullanıyorum. Tekniğim, eğitimim, yıllardır yaptığım çalışmalarımın seramik üzerine olması nedeniyle, bu projede yaptığım çalışmalarda da pişmiş toprak kullanıyorum. Kapı tokmağını eski bir kapının üzerinden söküp izleyicilere sunar gibi, bende eskitilmiş bir ahşabın üzerinde sunuyorum. El dövmesi kabaralar, süslü çivi başlıkları bunları yorumlayarak tamamını pişmiş topraktan yaptım. Ancak üzerinde ki halkalar gerçek, özgün metal, onun değişmeyen aksesuarı. Böylece özgününden bir parçayı seramik ile sunmuş oldum.
Kullandığınız desenleri var olan örneklerden mi seçtiniz?
Hayır, iyi bir form anonim olarak çoğalır, sonra elden ele iyi zanaatkarlar elinde bir özgünleşme ve sadeleşmeye doğru gider. Bu sadeleşme sonunda çıkan sonuçlar temel formlardır. Yani objenin geldiği son noktayı ifade eder. Beni etkileyen ise objenin formlarıdır. Motiflerden de etkilendiğim durumlar var ama bir sanatçının hayal dünyası o formlar üzerinde yaptığı çeşitlemelerdir. Dolayısı ile sonsuzdur. Sadece kapı tokmaklarının kendi formlarından yola çıkarsak kısa süre sonra tıkanacaktır. Benimki taklitten ziyade onu bir şeye dönüştürme çabasıdır.
Bu da Kuşlar gibi uzun soluklu bir hikaye mi olacak?
Kesinlikle bu da yeni başlamış ve yürüyecek bir serüvendir.1999 yılında ilk kuşlar sergimi açtım. Yaptıkça kendi içinde yeni şeyler doğurdu. Eminim bu proje de öyle olacaktır. Bunu bir doğurma süreci olarak görüyorum.
Tufan Dağıstanlı Hakkında
1977 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Seramik Bölümü'nden mezun olan Tufan Dağıstanlı, 1978 yılında evlendiği meslektaşı Leyla Dağıstanlı ile 2002 yılında Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin kuruluş çalışmalarında yer aldı. Tufan Dağıstanlı eşi ile birlikte 4 yıl kurucusu olduğu fakültenin Seramik Bölümünde Kurucu Öğretim Görevlisi olarak çalıştı.10 yıl balıkadam ve 3 yıl Antalya Su altı Federasyonu il temsilciliğinin ardından, denize olan tutkusuyla Antalya Dalış Merkezini kurdu. 2004 Yılında Ansiad yılın sanatçısı, 2008 Yılında Antalya Rotary yılın sanatçısı, 2009 Sabah Gazetesi yılın sanatçısı seçildi ve halen Aksav Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmakta. Yurt içi ve yurtdışında birçok önemli sergiye imza atan Dağıstanlı, İspanya'nın Talavera kentlerinde açtığı ‘'Kuşlar’’, Almanya'nın Nürnberg kentinde açtığı ‘'Seramikten Kuşlar Cenneti'’ ve Bremen, Nünberg, Rostov gibi birçok ülkede ve şehirde açmış olduğu sergilerle, ülkemiz adına gurur verici bir tabloya imza atmıştır. Halen eşi Leyla Dağıstanlı ile birlikte Seramika ismini verdikleri atölyelerinde çalışmalarına devam etmektedirler.